Sadece bir ay içerisinde ne kadar çok şey değişebiliyor. Geçen ay bu zamanlarda, Tüpraş'ta Yatırımlar Müdürlüğü'nde çalışıp, akşamlar lojmana gidip biraz koşup sonra arkadaşlarla takılıyordum. Hafta sonlarım yelken ile geçiyor, eski dostlarla bildiğim kafelere babamın arabası ile gidiyor, akşam eve gelip ailemle beraber zaman geçiriyordum. Hayatım hakikaten düzene oturmuş, artık rutine bağlamaya başlamıştı. Belki hızlı bir rutindi ama gene de bildiğim bir hayatı yaşayıp deneyimli ve güçlü olduğum meşgalelerim vardı.
Boğaziçi Üniversitesi'nde master yaparken başvurduğum University of Houston'dan gelen cevap ve mektup ile beraber aslında birçok karışık duyguya, bilmediğim bir ortama ve sıfırdan başlamaya adım atacağımı biliyordum. Bir yandan doktora eğitimi yapacak, bir yandan araştırma görevlisi olarak çalışıp ekmeğimi kazanacaktım. Uzun süre uzak kaldığım konuları tekrar kolayca öğrenir, en baştan sosyal ayaşam ve arkadaş çevresi kurar, boş zamanlarımı oldukça rahat doldururdum. En azından böyle düşünüyordum.
Mektubun geldiği gün istifa etmemle başladı süreç. İşlerimi devretme işlemleri, lojmandan ayrılma, evde odamı toparlama, sağlık kontrolleri, yarım kalmış işlerimi tamamlama ve veda süreci ile ailemle tatil sonrasında bir anda kendimi Amerika'da buldum. Aslında oldukça şanslıydım ben: Sena zaten burada yaşıyordu. En azından bir süre kalabileceğim bir kapım, tanıdığım bir dostum vardı yanımda.
Sayılı gün çabuk ve her şekilde geçer. Yolculuğun tarihi de geldi çattı. Arada sırada sevinç ve hüzün göz yaşları dökülüyordu aile içerisinde ama çok üzülmeye ne gerek var. haydi bakalım diyip bindik uçağa, uçtuk uçtuk (şimdilik 2 vesayet ve yaklaşık 16 saatte ancak gelinebiliyor Houston'a), Houston'a indik. Dediğim gibi şanslıydım, gidebileceğim bir adresim vardı, "Akşam bara gidelim, hadi bakalım" diyebileceğim bir arkadaş çevrem. E daha ne olsun zaten.
Buraya okul başlamadan 1 hafta önce geldim. Geçen hafta zaten oryantasyon ile geçti. Uzun zamandır bu kadar çok kağıt işi ile uğraşmadım sanırım. Okul eyalet-devlet üniversitesi, ama bazı konularda devlet dairesinden farksız. Dön baba dönüyorsun departmanlar arasında. Hemen merak edilen konuya gelelim: burası çöl değil. İstanbul'dan çok daha yeşil bir yer, havası İzmit'ten temiz olduğu gibi İstanbul'dan da çok temiz. Ama biraz sıcak ve nemli. Dışarı çıkılmaz değil, öldürücü değil ama bazen baygınlık geliyor adama. Terlemeyi ve bol su içmeyi göze alana bir şey yapmaz bence. Tek sıkıntı, her yer çok uzak, her bina çok büyük, yürü baba yürü bir yere varamıyorsun.
Geçen haftanın çoğu aslında ev bakma sıkıntısı ile geçti daha çok. Benim okula kabulum oldukça geç geldiği için iyi ve ucuz evlerin hepsi kapılmış. Okulun çevresi felaket bir mahalle. Ben kendime yediremeyordum ama kabul etmek lazım: gece bisikletle bile kampüs dışına çıkmam. Adamı kaparlar valla. O zaman geriye toplu taşıma ile okula varabileceğim ama bir yandan güzel yerlere de çok uzak olmayan, güvenli, temiz, içime sinen bir ev bulmak. Tabi bir de ucuz olsun. Kolay mı anam babam öyle her istediğinin olması. Çok fazl şeyi bir anda isteyince nedense hiçbir şey olmuyor. Üstüne bir de iyi lan her yer kapılmış, koca Houston'da kalacak ev kalmamış sanki. Geçen hafta resmen bu beyin işkencesi ile geçirdim hayatımı, bir de dediğim gibi oryantasyon.
Bu hafta okulum başladı, okul derken açıklayalım. Bu dönem toplamda 10 saat ders alıyorum, 20 saat de ek olarak araştırma görevlisi olarak Makine Mühendisliği departmanında Dr. Franchek ve Dr. Grigoriadis için çalışacağım. Bana verecekleri araştırma konuları olacak, ben de araştıracağım. Konular daha çok makine mühendisliği'nde kontrol ve modelleme üzerine. Ellerinde birkaç proj var, sanırım benim görevlendirilmem haftaya başlayacak. Aslında bu hafta tatil gibi yani. Bunun dışında ders kayıtları, aman sınıf nerdeymiş derken koşturma tabi devam etti. Diğer doktora öğrencileri ile beraber çalıştığım bir oda ve bana ait bir masam var, ama o kadar soğuk ki oda, hani bildiğin RAKS ısıtıcı fan ile ayaklarımı ısıttım Fatima sağolsun. Biraz bilgi yığını ama bunu da söyliyim, aynı odayı Tunuslu ev İranlı doktora öğrencileri ile paylaşıyorum. Aralarında tatlı bir çekişme var. Aman bari Tunus-İran futbol maçı olmasa yakında.
Okulun ilk günü- Sena beni arabayla götürdü sağolsun :)
Bu haftanın sonuna doğru yaklaşıyorum yavaş yavaş. Cuma günleri dersim yok. Ama derslere baya uzak kalmışım, unuttuğum ve eksik olduğum konular için baya çalışmam gerekiyor. Kardel ne zor işmiş aslında bunun başı. Kendimi İşler Güçler'deki Sadi Celil Cengiz gibi hissetmeye başladım. Ne güzel SSK'm vardı, maaşım vardı, BES'im vardı, motor KGS'm bile vardı. Çaktırmayalım öğrenci akbilim de. Şimdi gene uğraş dur ödev, sınav, çalışma... Bir de üstüne öğrenci vizesi ileyiz iyi mi.. Okulu beceremesek sınır dışı edileceğiz. Durum bu kadar dramatik değil tabi ama geri dönüş olur umarım dökülen saçlarımın. :)
Artık sosyal hayatı da dengeleyeceğim yoksa Sena'dan ASOSYAL damgasını yemem yakındır. Akşama sanırım fırtınaya rağmen bara gideceğiz. (Fırtına yüzünden Louisiana'daki rafinerilerin çoğu kapandım, bu vesile ile Tüpraş'a selamlar). Ev konusunda eğer güzelse aşağıda ilanını verdiğim evi tutacağım. Hayırlısı valla, baş ağrılarıma değmez.
Şimdilik böyle durumum. Bundan sonra blog yazmaya hep devam.. Ev tutarsam fotolarını da koyarım. Sevgilerrr, selamlar...
Not: Tam şu anda bankamatik kartım geldi. Gelsin internetten alışveriş, gitsin paracıklar. Hadi bakalım :)