28 Kasım 2012 Çarşamba

Tabi İçinden Pil Çıkmaz

Bugün resmen bitmek bilmedi. Sabahtan akşama kadar eve gideyim de etiket yazdırıcıma rahat rahat bakayım dedim. Abartmayalımi eve gelince önce fırında patatesli tavuk pişirdim, sonra onu yerken bir bira içip biraz televizyon izledim. O sırada açtım aleti bir baktım, 6 tane ince pil istiyor. Kardeş ben bu alete zaten 10 dolar verdim, 6 tane ince pil nerden baksan 3 dolar. Kendi fiyatının %30'u.

He bir de etiket fiyatlara bakayım dedim. Her aşkın bir bedeli vardır. Etiketin 30 feet'i, yani 10 metresi 17 dolar. Al başına belayı..

Bir şeyler yazdırayım, anlatacağım daha...

Şimdi biraz ders çalışacağım. Bugün çok şey yazsam da şimdilik bu kadar...

27 Kasım 2012 Salı

Sonunda Yıllardır İstediğim Bir Şeyi Aldım!!!!

Uzun ama uzun ama uzun zamandır kendime almak istediğim ama almaya değer bulmadığım, paraya kıyamadığım ama içimin hep gittiği, kendimi "Mete, saçmalama n'olursun, ne gerek var, saçma sapan bir şey o!!" diyip sonra da "Tamam tamam üzülme, zamanı gelince o da olur, hadi bakalım" diyerek telkin ettiğim şeyi sonunda ALDIMMMM. Evet, baya ama baya mutluyum, tahmin bile edemezsiniz. İşte o aldığım muhteşem, canımın parçası şey şu:

ETİKET BASMA MAKİNESİ

Hayır bakkalda çalışmıyorum, hayır laboratuarda kimyevi madde etiketlemeye ihtiyacım yok(Baba, el koymayı düşünme :) ) ama yıllardır hep etiketleme makinem olsun istemiştim. Nedendir bilinmez, işaretliyim, sistematiik olayım, yazım da çirkin zaten diye hep içimden geçmişti. Sonunda buldum indirimi (Şükran Günü sağ olsun) $30'lık makineti 10 dolara aldım, deli gibi de mutlu oldum. Ne yazık ki tam şu anda bir şey basamıyorum çünkü caniler içine pil koymamışlar. Buradan bütün elektronik alet üreticilerine sesleniyorum: pille çalışan bir şeyi satarken içine pil koymazsanız, bence marka imajınızı oldukça fazla zedeliyorsunuz. Pil nereden bulacağım şimdi?

Neyse, pil yok diye üzülmeye gerek yok, alırız, dert değil. Ama aşağıdakine benzer etiketler yazdırmaya başladığım anda birkaç tae koyacağım. (Dil öğrenmek için de birebir, bakalım Rusça'sı var mı? Göz alışkanlığı olur)



Tatil ve Alışveriş Sezonu

Amerika'da yaşayanlar, ekonomiyi nasıl canlı tutacağını gayet iyi biliyorlar (tabi paraları da yok değil). Bir yandan dini bayramlar, bir yandan milli bayramlari bir yandan da yapma bayramlar derken durmadan bir parti, alışveriş, harcamai hediye etme havası başlıyor 1 Kasım itibari ile... Bütün bu harcama, hediye etme, yemek yeme havası 25 Aralık'a kadar son bulmuyor. Şimdi biraz detayına girelim.

1 Kasım, Cadılar Bayramı, aslında Meksika'nın Ölüler Günü'nden özenilerek Amerikaya'ya uyarlanmış bir yapma bir bayram. Cadılar Bayramı ve öncesinde adet, bir kostüm ve uygun bir makyaj ile olmadığın biri haline gelmek. İşin içine kostüm, makyaj ve biraz da yaratıcılık girince, tabiki her türlü kılıkta insan görülebiliyor ortalıkta. Kostümler, iPhone, Scrabble, Minik Kuş, yapma muz, polis, hemşire gibi şeylet olabilirken sadece makyaj ile zombi kılığına da girilebiliyor. Tabi olay sadece kostümden ibaret değil. 


Her yer bal kabakları ile süsleniyor, her yere korkutucu örümcek ağları, ölü böcek ve fare sahteleri konulup sis makineleri ile efektler yaratılıyor. Bahçeli evi olanlar bu konuda birbirleri ile yarışıp, en iyi bütün bir sene kendini iyi hissediyor. Bir yandan da meşhur partiler var tabi. Cadılar Bayramı'na en yakın olan hafta sonunun cumartesi akşamı, festival havasında geçerken herkes bir bardan diğerine kostümleri ile geçip, barların hazırladığı Cadılar Bayramı temalı içecekleri yuvarlayıp sabaha kadar eğleniyor. Ama işin kilit rezilliği şu: eğer sabaha kadar eğlenip sonra geceyi başkasının evinde bitirmeye karar verip ertesi gün öğle vakti kostümünüz ile eve dönmek üzere yola çıkarsanız, işte o zaman "Hall of Shame"e katılmış oluyorsunuz :)


Cadılar Bayramı ile başlayan tatil ve harcama sezonu, daha Cadılar Bayramı'nın ertesi günü başlayan Şükran Günü  reklamları ile tam rotasına ve hızına kavuşuyor. 24 Kasım'da olan Şükran Günü, Amerikalıların Amerika kıtasına ilk taşındıkları zaman, Yerlilerin kendilerine hindi ikram etmeleri nedeniyle duydukları şükranı hatırlama günü. Şükran Günü resmi tatil ve herkesin evinde bütün ailesini toplayıp, hep beraber sahip oldukları şeyler için şükran duyması bekleniyor. Gelenek olarak hindi pişiriliyor. Bu günde, öğrencileri, yabancıları ve fakirleri de beslemek ve doyurmak gelenek olduğu için, yemek öncesi yardım sever bir hava geziyor sokaklarda. 


Şimdi diyeceksiniz ki Şükran Günü'nde harcama nerede? Alışveriş çılgınlığının düşük boyutlusu, sofra kurarken görülüyor. Sofrada bulunan yemek, genellikle sofra etrafında bulunanların da yakın akrabalarını doyuracağı kadar fazla oluyor. Dolayısyla Şükran Günü'nde önce Migros benzeri alışveriş mekanları tıka basa oluyor. Ama asıl çılgınlık "Black Friday" ve "Cyber Monday" olarak geçen Siyah Cuma ve Siber Pazartesi günleri yaşanıyor. Black Friday'de, bütün mağazalar şaşırtıcı, dudak uçuklatıcı, insanı çıldırıtıcı indirimler yaparak herkesi alışverişe teşvike diyor. Noel'de herkese hediye almanın da şart olduğu düşünülürse, böyle fırst kaçmaz diyen herkes, kendini bu çılgınlığa bırakıyor. Bazı mağazalar daha Şükran Günü'nün akşamı saat 10'da açılıyor. Diğerleri ile sabahın erken saatlerinde. 


Her türlü mağazaların önünde açlıktan çıkmış gibi bekleyen muntazam kalabalık oluyor. İnsanlar genelde alışveriş merkezlerine 3-4 kişi gidip, yanlarında telsiz götürüp, 3 kişi koştur koştur 100 dolara 40 inç LCD almaya çalışırken, sonuncusu da kasa sırasına geçiyor. 


Cyber Monday ise, Black Friday sonrası gelen pazartesi, internette indirimlerin görüldüğü zaman. Black Firday benzeri, gene %40-%50 indirimlerin çok rahat görüldüğü, kargonun bedava olduğu zaman dilimi. İnsanlar sabahtan bilgisayar başına oturup, en iyi fırsat nerede araştırıp en ucuza en çok istedikleri şeyi almak üzere her şeyi yapıyorlar. Özellikle istediğiniz bir şey varsa, aslında kaçmayacak fırsat. (Bu cümle ile kendi durumumu anlatmaya hazırlıyorum sizleri. Gerçekten hepsine ihtiyacım vardı, hepsini gerçekten uzun zamandır araştırıyordum)

Her ne kadar çok fazla paçayı kaptırmamış olsam da ben de ne yazık ki nasibimi aldım bu alışveriş çılgınlığından. Tam bu ay sonu artıya geçtik, cepten yemedik diyecektim ki bir baktım o da ne... İşte benim çetere:
  • Traş Makinesi
  • Bluetooth bağlantılı araç telefon kiti
  • Etiketleme makinesi
  • Sena'nın çok istediği bir hediye
Aslında düşündüğüm kadar çok değilmiş. (Heralde faturalar ile üst üste geldi :) )

Alışveriş sezonu tabiki bitmedi. Şükran Günü'nün hemen ertesinde Noel sezonu başlıyor. Noel (Christmas) Hristiyanların dini bayramı. Çoğu iş yerinin 2-3 gün resmi tatile girdiği, herkesin birbirine hediye verdiği, çam ağaçlarının ve evlerin deli gibi süslendiği, Noel Baba'nın çatıdan içeri daldığı zaman dilimi. Daha şu Christmas için süslemeler ve ilgili reklamlar ve yıl sonu kampanyaları başlamış durumda. (Bak şimdi baktım, Eddie Bauer hala %40 indirimde, ama bir şey ihtiyacın yok Mete, hepsi dolap kalabalıklığı) 

Mağazalar büyük indirimlerine tekrar başlayacak, arabalarda indirimler tepeye çıkacak ve alışveriş çılgınlığı küçük bir soluklanma sonrası devam edecek.


Chrismas bir yandan gene toplanma, hatırlama ve evde huzuru bulma zamanı. Herkes birbirine kart atarken, "Merry Christmas" diyerek birbirine de mutluluk ve sevgi aşılamaya çalışıyor. Noel günü olan 25 Aralık'ta kilisiye gitmek tabiki bir gelenek.

Yaklaşık iki ay süren bu alışveriş, kutlama ve hatırlama sezonundan minimal ekonomik darbe ile çıkmak herkesin harcı değil. Verdiğinden çok hediye almak, hep almak istediğin şeyi tam o sırada indirimden almak bu işin bence iki kilidi. Ama gene de hiç ama hiç kolay değil :) Denedim. 

Bir yandan da ekonomi inanılmaz hızlanıyor. Her yerde para harcama olduğu için para deresi akıyor, çark dönüyor, un öğütülüyor ve karınlar doyuyor. Tabiki insanların en başta harcayacak paraları da var. Olmasa bile, parası az da olsa bir şekilde ya yardım görüyor bu iyilik sezonu içerisinde ya da kendince ufak da olsa kutlama yapıyor. 

Toplamak gerekirse, Ekim ortasından Aralık sonuna kadar Amerika'da neredeyse her yer (evet kar yağmadığı halde Teksas'ta da Noel'i kutluyoruz) neşe, sevinç, kutlama ve şenlik ile kavruluyor. Belki de Amerika'da geçirilecek en güzel zamanlardan biri, tabiki yerlisi olarak. Yoksa Noel'de ve Şükran Günü'nde dışarıda bir kahve içeyim, yemek yiyeyim derseniz, işte o zaman biraz aç kalırsınız, benden söylemesi :)




19 Kasım 2012 Pazartesi

Yemek Menümüz

En son bir şeyler yazdığımdan beri tabiki gene yıllar geçmiş. En son Lake Huntsville'e kampa gitmiştik.  O zamandan beri kendi evime taşındım, bir kere daha kampa gittik, deniz kenarına gittik, okuldan kendi çapımda önemli bir sunum yaptım ve neredeyse bütün hayatımı düzene koydum. Artık tekrar blog yazma zamanı geldi sanırım, üstelik bu sefer aksatmadan. 

Detaylar ile geri döneceğim ama öncelikle biraz öğle yemeklerimden bahsetmek istiyorum. Türkiye'de genelde, öğle yemekleri firma tarafından karşılanıyor. Çalışanlar düzenli bir şekilde yemeklerini ya firma yemekhanesinde yiyor ya da firmanın kendilerine verdiği kuponlar ile anlaşmalı restuarantlarda karnını doyuruyor. Burada ise öyle bir kültür veya anlaşma yok. Bazı büyük firmaların yemekhaneleri olsa da giriş ücretli oluyor. Çoğu durumda o bile yok. Durum böyle olunca, çoğu insan ve PHD öğrencilerinin neredeyse tamamı yemeğini evde hazırlayıp, beslenme çantalarına koyup işe yanında getiriyor. Benim durumum da diğer PhD öğrencilerinden farklı değil. Ben de evde bol bol pişirip, beslenme kaplarıma koyup, beslenme çantam ile okula getiriyorum. Departmanın veya okulun sağladığı mikrodalgalarda yemeğimi ısıtıp, öğlenleyin karnımı doyuruyorum. Yemekhane de yok mu? Tabiki o da var ama her gün de ona hem para hem de mide dayanmıyor. Onu da sonra anlatacağım.

Bugünün menüsü:

Domatesli beyaz lahana
Pilav
Meksika usulü fasulye ezmesi
2 mandalina
1 Muz
Küçük havuç parçaları
Salata