En son bir şeyler karaladığımdan beri gene 4 ay olmuş. Gelişme var aslında, daha önce yıllar geçiyordu.
Kasım'dan beri baya fazla şey yaptım aslında. Aralık ayının başında finallerimi bitirdim, bütün derslerimi geçip bir oh çekip, İstanbul'a giden uçağıma atladım. Amsterdam'da 12 saat kaldıktan sonra (ne yazık ki tamamı havaalanında) aileme kavuştum. Haliyle özlemişler tabi. Bir ay boyunca hem ailem he de arkadaşlarımla tatil yaptıktan sonra geri döndüm. Annem, çok fazla kilo verdiğime haliyle inandığı ve en sonunda beni de ikna ettiği için, durmadan yemek yeme, zamanlı zamansız tıkınma alışkanlığı edindim. Benim de gelmemi bahane bilerek, erteledikleri bütün yemekleri yapıp, gitmeden istedikleri bütün restaurantlara gittik. İstanbul'da olduğum sürede, iki kere kar yağdı, İstanbul trafiği tabiki felç oldu. Hiçbir şekilde değişmemiş, hatta oldukça kötüye gitmiş.
26 Aralık olan doğum günümü çok şükür bir tarafımı kırmadan tamamladım. (Bkz. 2010 Aralık tarihli yazılarım). Yılbaşında Semih ve Özge tarafından ağırlandık, ağırlaştırıldık. Çok ama çok uzun zamandır bu kadar çok yediğimi hatırlamıyorum. Özge ve Semih'e daha çok misafir gitmeli ki biraz bu konuda yorulsunlar, bütün hınçlarını, puanlarını harcamaları gereken alışverişçiler gibi yılın son günü gelen arkadaşlarından çıkarmasınlar. Heralde iki gün yemek yiyememişimdir oradan kaçtıktan sonra.
İstanbul'da olduğum sırada iki kere yazlığa gittim. Hava oldukça soğuk olduğu için şömineyi iyice harlandırdık. Kışın da evi ısıtıyormuş yani sıkıntısız. Bahçe tabi yapraksız ağaçsız kalmış ama yakında canlanmaya başlar heralde. Kediler gene hep ortalıkta. İki kere mangal yaptık, ikisinde de donduk. Bir daha kışın mangal yaparsam, mangalın başında ben durmayacağım, haklarımı savdım diye düşünüyorum.
Tüpraş'ı ziyaret etme fırsatı da buldum bir kere. İnsanlar hala beni hatırlıyor, hala masalarım (!) boş, yerim dolmamış. İyi mi kötü mü acaba? Hakkı Usta'nın yemeklerini mideye indirip, Serkan'ın dolabını boşalttım. Ahmet'le Emre sağolsunlar beni Yatırımlar'da iyi ağırladılar.
Ablam Mine de yakın zamanda istifa edip iş değiştirme arasında olduğu için benim kadar avare gezebildi. İkimiz de turist gibi takıldık durmadan. Ben sanırım ondan daha turisttim ama şidi düşünüyorum da Sultanahmet eksik kaldı.
Bir aya yakın bir süre anne yemeği yiyip hafif naz yapmış olmakla beraber, dönünce kendime nasıl bakacağımı düşünmüyor değildim ama insan kendi başına kalınca hallediyor bir şekilde, geldik alıştık hemen. Annemden bu sırada bolca çorba ve yemek tarifi de aldım, kırmadı beni sağolsun, bütün sırlarını döktü ortaya.
12 Ocak'ta Houston'a geri döndüm. İstanbul soğuğundan sonra garip geliyor tabi. Hemen evi toparladım, alışveriş yaptım. 14 Ocak'ta da okul başladı zaten. İstanbul'a gitmeden önce büyük bir böcek problemem vardı. Teyzemin yolladığı ilaç ve benim İstanbul'a gitmeden önce kullandığım ilaç sayesinde artık esamesi yok. Oh olsun onlara..
Okul bildiğiniz gibi. Bu dönem üç tane ders alıyorum, bir yandan da hocaya çalışıp ekmek paramı çıkarıyorum. Karnımız doyuyor. Ofiste yerimi değiştirdim, artık pencere kenarındayım. Bir yandan içim ferahladı ama bir yandan da her gün dışarıda mis gibi havayı görünce içim sıkılıyor arkadaş. Genelde bir yerden sonra kaçıyorum.
Yakın zamanda bir araba veya motosiklet alacağım, ucuz araba alırsam ikisini birden. Kefenin cebi yok ya arkadaş. Bugün güzel bir ilan vardı, 13500 dolara Subaru Outback. 50.000 milde. Baya da yakışıklıydı ama o kadar harcamayı planlamıyorum şimdilik. Sağolsun Sena arabasını kullanmama izin veriyor, okula bu aralar ya onun arabası ile ya da otobüs ile gidiyorum. Ama araba rahatlık ya, o gelmeyen otobüsleri beklemek baya sinir bozucu olmaya başlamıştı.
Bu dönem ders konusunda bir sıkıntım/güzelliğim var. Salı-Perşembe, dersim saat 5.30'da. Ama okula da 9'dan sonra gidince park yeri bulmak çok zor. O yüzden sabahtan gidiyorum, bütün işimi hallediyorum, öğleden sonra havuza gidip 40 dakika kadar yüzüp, duş alıp, derse gidiyorum (Evde sıcak su da harcamayıp tasarruf ettik iyi mi). Haftada 3 gün spor yapmaya çalışmam bence beni yakında Brad Pitt formuna sokacak (yersen).
Şimdi de boşboğazlık yapıp akşam vakti, dondurulmuş pizza yiyorum (Blogu yazarken biraz yakmışım ama bir şeycik olmaz) . Aslında bugün için balık ve çorba planlarım vardı ama arık onlar hafta içine kaldı. Tavuğun buzunu saldırdım, yarın sebzeli patatesli tavuk var. Çorba olarak da mısır unlu çorba heralde..
Bir de hemen ekleyelim, yarın bizim ofisin pikniği var. Nasıl olduysa bir anda 22 kişi olduk, organizasyon da genel olarak bana kaldı. Yüzümüz kara çıkmasa bari. Tahmin de doğru, gelenlerin çoğu erkek. Sena da geliyor. Bizim ofistekilerin çoğu Sena'yı çok merak ediyor, yarın büyük gün.
Bu yükü de üzerimden attığıma göre artık rahatlayabilirim. Oh miss.. Yarın akşam pikniği yazarım, piknikte yemeğimiz Helal Tavuk Çöp Şiş. Evet, çok dindar Tunuslu arkadaşlarım var. Az sonraaa....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder